NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْرٍ
وَعُثْمَانُ
ابْنَا أَبِي
شَيْبَةَ
الْمَعْنَى
قَالَا حَدَّثَنَا
أَبُو
مُعَاوِيَةَ
قَالَ
عُثْمَانُ
وَجَرِيرٌ
الرَّازِيُّ
ح و
حَدَّثَنَا
وَاصِلُ بْنُ
عَبْدِ الْأَعْلَى
حَدَّثَنَا
أَسْبَاطٌ
عَنْ الْأَعْمَشِ
عَنْ أَبِي
صَالِحٍ
وَقَالَ وَاصِلٌ
قَالَ
حُدِّثْتُ
عَنْ أَبِي
صَالِحٍ ثُمَّ
اتَّفَقُوا
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
نَفَّسَ عَنْ
مُسْلِمٍ
كُرْبَةً
مِنْ كُرَبِ
الدُّنْيَا
نَفَّسَ
اللَّهُ
عَنْهُ
كُرْبَةً
مِنْ كُرَبِ
يَوْمِ
الْقِيَامَةِ
وَمَنْ
يَسَّرَ
عَلَى
مُعْسِرٍ
يَسَّرَ اللَّهُ
عَلَيْهِ فِي
الدُّنْيَا
وَالْآخِرَةِ
وَمَنْ
سَتَرَ عَلَى
مُسْلِمٍ
سَتَرَ
اللَّهُ
عَلَيْهِ فِي
الدُّنْيَا
وَالْآخِرَةِ
وَاللَّهُ
فِي عَوْنِ
الْعَبْدِ
مَا كَانَ
الْعَبْدُ
فِي عَوْنِ
أَخِيهِ
قَالَ أَبُو
دَاوُد لَمْ
يَذْكُرْ
عُثْمَانُ
عَنْ أَبِي
مُعَاوِيَةَ
وَمَنْ
يَسَّرَ
عَلَى
مُعْسِرٍ
Hz. Ebû Hureyre'den
(rivayet edildiğine göre) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her kim bir
müslümanı dünya sıkıntılarının birinden kurtarırsa Allah da onu kıyamet gününde
bir sıkıntıdan kurtarır. Kim darda kalan bir kimseye kolaylık gösterirse Allah da
ona dünya ve âhirette kolaylık ihsan eder. Kim bir müslümanın ayıbını örterse
Allah da dünya ve âhirette, onun ayıbını örter. Kul (din) kardeşinin yardımında
oldukça Allah da o kulun yardımındadır."
Ebû Davudder ki: (Bu
hadisin ravilerinden olan) Osman, (metinde geçen); "Kim de darda kalan
bir kimseye kolaylık gösterirse" cümlesini Ebû Muaviye'den rivayet etmedi.
İzah:
Müslim, zikr; Tirmizi,
hudud, birr, Kur'an; İbn Mâce, mukaddime; Ahmed b. Hanbel, 11-252,414,500.
Bu hadis-i şerif birkaç
meseleye delâlet etmektedir:
1. Müslümanın dünyaya
ait bir sıkıntısını çözmenin faziletini bildiriyor. Bu da ya ona mal vermekle,
ya da ağırlığını koyarak onu zalimin zulmünden kurtarmaya çalışmakla olur.
2. Borçluya yardımda
bulunmak ta aslında bir müslümanın sıkıntısını gidermekten sayıldığı halde,
hadis-i şerifte bunun ayrı bir madde olarak sayılması borçlu olmanın dünyevi
sıkıntıları içinde ayrı bir yeri olduğu -içindir. Borçluya yardım ya kendisine
uzun vade tanımak, yahut borcunu affetmek gibi şeylerle olur. Alacaklı herhangi
bir şekilde borçlusuna kolaylık gösterirse, şüphesiz Cenab-ı Hakk da ona
dünyevi uhrevi bütün işlerinde kolaylık ihsan eder. Bu suretle her işi yolunda
gittiği gibi, âhirette de sıkıntı çekmez. İyilikleri kötülüklerine galebe
çalar.
3. Bir kimse bir
müslümanın gizli bir kusurunu görür de başkalarına söylemezse me'cur olur, ecri
de ameli cinsindendir, yani onun kusurunu da Allah örter. Dünyada yaptığı bir
kusuru kimseye duyulmadığı gibi âhirette de kabahatini yüzüne vurmaz, affeder.
Bundan dolayıdır ki Nebi (s.a.v.) müslümanlan birbirlerinin kusurlarını meydana
çıkarmamaya teşvik etmiştir.
Ulema, kusur gizlemenin
vacib değil mendub olduğuna kail olmuşlardır. Binaenaleyh bir müslümanın gizli
bir suçunu bilen onu hâkime haber verse günahkâr olmaz. Ancak bu hüküm fitne ve
fesatçılığı ile tanınmış kimseler hakkındadır. Bir defa bir suç işleyerek tevbe
eden ve bir daha yapmayan kimsenin o kusurunu gizlemek icab eder, çünkü
fesatçının kusurunu gizlemek, onu daha başka fitne ve fesatlar çıkarmaya
teşvik olur. Bir defa suç işleyenin hâli böyle değildir. Buraya kadar verilen
izahat ma-siyet işlendikten sonraya aittir. Onu işlerken görenin hükmüne
gelince:
Men'etmeye iktidarı
olursa derhal müdahalede bulunarak men'etmesi vacibdir. Çünkü bu müdahale
münkefi inkâr demektir, müdahale etmemek helal olmaz. Meselâ hırsızı birinin
malım çalarken görenin mal sahibine haber vermesi icab eder, aksi takdirde
hırsıza yardım etmiş olur. Acaba hadis ravileri ile şahidlerin, evkaf ve zekat
memurlarının cerhi gıybet sayılmaz mı? Hayır, onların cerhi gıybet değil,
bilakis herkese vâcib olan bir nasihat ve dürüstlüktür. Böyle olduğu da
ittifakla kabul edilmiştir.
4. Kul din kardeşine
yardım ettikçe Allah da ona yardım eder. Bu suretle kazanmaya gayret
gösterdiği birşeyi kolayca elde eder. Vakıa her iş-de Allah kulunun muinidir:
Fakat bu avn-u inayet, din kardeşine yardım edene daha fazladır. Binaenaleyh
müslümana gereken, din kardeşini kendinden ileri tutmaktır. Zira Allah'ın
kemal-i inayetine nail olmanın yolu budur.[A.Davudoğlu, Bülûgu'l-Meram Terceme
ve Şerhi, IV, 355-356.]